Ekonomiİzmir HaberleriManşet

Özgener: Ekonomi politikalarda en kritik noktadayız

İzmir Ticaret Odası (İTO), ağustos ayı olağan meclis birleşimi gerçekleşti. Meclis toplantısında konuşan İTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Merkez Bankası’nın faiz kararı ve enflasyonla mücadele çalışmalarını değerlendirdi. Özgener, ayrıca finansmana erişimdeki zorluklara da dikkat çekti. Özgener, “Seçimlerden sonra uygulanmaya başlanan ekonomi politikalarının en kritik noktasındayız. Önümüzdeki 2-3 ayda doğru ekonomik politikaları uygulama kararlılığımız, enflasyonu önümüzdeki 2-3 yılda ne kadar düşürebileceğimizi belirleyecek. Merkez Bankası’nın ve ekonomi yönetiminin son bir ayda ortaya koyduğu enflasyonu düşürme kararlılığının toplumu ikna edici olması gerekiyor. Geçtiğimiz süreç ve önümüzdeki dönemle ilgili olarak önemli bulduğumuz kararları ve beklentilerimizi burada paylaşmak istiyorum” sözlerini kaydetti.

Olumlu sinyaller alıyoruz

Temmuz ayı enflasyon raporunun açıklanması ile “Politika yapıcıların kararlılığı, şeffaflığı ve teşhisleri ile ilgili olumlu sinyaller verdi” diyerek konuşmalarına devam eden Özgener, “Son enflasyon raporunda, geçmiş sunumlar ve raporlardan farklı olarak, temel amacın fiyat istikrarı olduğu vurgusunun yapılması ve enflasyonda geçici bir yükselme beklendiğine değinilmesi önemliydi. Merkez Bankası, sağladığı bilgi şeffaflığı sayesinde, gelecekteki enflasyon öngörülerine dair takip etmeyi planladığı rotayı kamuoyuyla paylaştı. Bu değerlendirmeler ışığında, Merkez Bankası 2023 yılsonu TÜFE tahminini yüzde 58’e, 2024 için ise yüzde 33’e yükseltti. 2025 tahmini ise yüzde 15 oldu. Merkez Bankası, revizyonun arkasındaki sebepleri açıklarken, tahmin yaklaşımında değişim yaptığını da belirterek, tahminleri gerçekçi bir zemine oturtmuş oldu. Merkez Bankası, ayrıca hizmetler sektöründe asgari ücrete duyarlı, geriye dönük endeksleme davranışının etkili olduğunu belirtti. Merkez Bankası’nın yaptığı en önemli tespitlerden biri de, kira artışına ilişkin yasal düzenlemelerin yeterli etki yaratmamasından kaynaklanan konut piyasasındaki dengesizliklerin giderilmesinin ve geriye endeksleme davranışının kırılmasının önem taşıdığıydı. Sonuç olarak; enflasyonla ilgili doğru tespitlerin yapıldığını ve etkin teşhisler konulduğunu görüyoruz. Bu tespitlere yönelik enflasyonunun nasıl düşürüleceğine dair hareket planının net olarak ortaya konması gerekiyor. Teşhisler doğru iken, beklentilerin de doğru yönetilmesinin kritik olduğu bir aşamaya geldik” diye konuştu.

Merkez Bankası’nın yeni dönemde aldığı kararların güven sağladığını ve olumlu sonuçlar doğurduğunu aktaran Özgener, “Ülke risk primimizin (CDS) 400’ün altına düşmesi de bu durumu teyit etti” dedi.

İş insanları kredi bulamıyor

Enflasyonla mücadelede önemli adımlar atıldığına dikkat çekerek sözlerini sürdüren Özgener, “Burada en önemli nokta, Türk Lirası’nda hala negatif reel faizlerin devam etmesi. Reel faizlerin negatifte kalmaya devam etmesinin, enflasyon probleminin çözümünü zorlaştıracağını ve geciktireceğini düşünüyoruz. Atılan adımların doğru yönde olduğunu görüyoruz ama bu hızın ülkemize yetmeyeceği endişesi var. Negatif reel faizlerin etkisini, makro ihtiyati tedbirlerle telafi etmeye çalışmanın sonucunda, son dönemde hepimizin hissettiği gibi “krediye erişim konusunda sıkıntılar” yaşıyoruz. Banka bilançolarına uygulanan makro ihtiyati sınırlandırmalar, son dönemde krediye erişimi imkansız hale getirildi. BDDK, 31 Temmuz tarihinde aldığı karar ile, kredi kartlarında uygulanan taksitlendirme sürelerinin; havayolları, seyahat acenteleri ve konaklama ile ilgili yurt dışına ilişkin harcamalarda uygulanmamasına karar verdi. Bu kararın da etkisiyle özelikle turizm sektöründe kredilerin iyice yavaşladığını, bankaların kredi verememekten, iş insanlarının kredi bulamamaktan yakındığını görüyoruz” sözlerini kaydetti. Krediye erişim noktasında İTO üyelerinin yaşadığı sorunları da ele alan Özgener, “Üyelerimizin bugün en önemli sorunu; nakit akışını yönetmek ve işletme sermayesini fonlamak olarak görüyoruz. Uzun vadeli yatırıma yönelik finansman kaynakları kapalı durumda. Üretimin ve istihdamın artmasının önündeki en önemli engellerden biri olan bu durumu aşmak için yeni finansal araçların ivedilikle hayata geçirilmelidir. Parasal sıkılaştırma sonucunda kaynak maliyetlerinin yükselmesi ve finansmana erişimin azalması, KOBİ’lerin depolarından iskontolu satışlara yönelmesine neden oldu. Bazı firmalar kredi alamadığı için stok satışları ile çözüm bulmaya çalışırken, bazı firmalarda stok maliyetini azaltmak için bu çözüm yoluna gidiyor. Çünkü firmalarımızın hali hazırda bekleyen kredi, çek, hammadde borçları, işçilik ve vergi ödemeleri var. Yanı sıra, ihracata sürekli bir destek çabası olmasına rağmen ülkemizin ithalatını en hızlı artıran ülkeler sıralamasında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında olduğunu görüyoruz. Özellikle altın ve enerji ithalatından kaynaklanan bu durum, dış ticaret politikalarımızda bir revizyona ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Bu şartlar altında, ihracatçıların rekabet avantajını kaybetmemesi, cari açığın finansmanının sürdürülebilir olması ve finansmanla uğraşırken dünya genelindeki fırsatları kaçırmamamız önem taşıyor. Verimli ve teknolojik alanları hedeflememiz ve geçen ayki meclis konuşmamda da değindiğim gibi teşvikleri doğru kullanmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kayıt dışı çalışma ile de mücadele edilmeli

Üretim ve ticarette çarkların doğru ve verimli işlemesi için donanımlı ve kalifiye insan kaynağının çok önemli olduğunu belirten Özgener, “Ne yazık ki son dönemde, ücret artışlarının, yapısal bir gerilemeye neden olduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenle, istihdam piyasalarının esnetilmesi ve kayıt dışılığı engelleyecek bir takım önlemlerin alınması gerekiyor. OECD ülkeleri arasında istihdam maliyetlerinin en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz ve en katı mevzuatlardan birine sahibiz. Daha fazla iş imkânı yaratılması için çalışma mevzuatının ödüllendiren bir yaklaşımla ve günümüz teknolojileriyle uyumlu çalışma koşulları dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Orta Vadeli Program’da kayıt dışılıkla etkin mücadele konusunda net bir yol haritasının çizilmesi beklentilerimiz arasında” dedi. Orta Vadeli Program’ın önemine değinerek konuşmalarını sürdüren Özgener, programa ilişkin önerilerini paylaştı. Özgener, önerilerini şu şekilde sıraladı:

“Başarılı sonuçlar alınabilmesi için Orta Vadeli Program’ın birincil özelliğinin işlevsellik olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bir diğer deyişle; bu Program iş insanlarına önümüzdeki dönemle ilgili bir öngörü verebilmeli ki yatırımlar, harcamalar ve satışlarla ilgili bir yol haritası çizebilelim. İşlevsel bir planın ortaya konabilmesi de ancak içsel tutarlılığın sağlanmasıyla mümkündür.

Bu prensipler ışığında, yeni Orta Vadeli Program’da da şimdiye dek verilen beyanatlar ve açıklanan raporlarda olduğu gibi, enflasyonla mücadelenin birincil öncelik olacağını umuyoruz. Ancak bu kez yapılan teşhislere ilişkin atılacak somut adımların ve izlenecek politikaların da net olarak açıklanmasını bekliyoruz.

Açıklanacak Program’da, devletin yönlendirme gücünün güçlü bir şekilde ortaya konması gerektiğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda özellikle büyümenin kompozisyonu yani; yatırım, harcama ve tüketimler konusunda bir perspektif verilmesi büyük önem taşıyor.

Bir yandan yatırım, üretim, ihracatın sürekliliğinin sağlanması, diğer yandan ise iç tüketimin kontrol altına alınarak enflasyonla mücadelenin öngörülmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Önümüzde yerel seçimlerin de olduğunu gözönüne alırsak Orta Vadeli Program’ın ekonomi politikalarında geçim ve seçim arasındaki tercih dengesinin de çok iyi yönetilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bununla birlikte; Orta Vadeli Program’ın enflasyonla mücadelede ve iç talep konusunda net mesaj vermesi gerektiğine inanıyoruz. İç talebi kontrol etmenin en önemli yolu, tasarrufları arttırmak. Halkın tasarrufa yönelmesinin temel şartı da enflasyonun kontrol altına alınması, geçim koşullarının iyileşmesi ve geleceğe güven duymasıdır.

Bu nedenle Kur Korumalı Mevduat’tan çıkış yolunun netleşmesi ve Türk Lirası’nda tasarruf yapılabilmesi için finansal enstrümanların devreye girmesi gerektiği fikrindeyim. Aksi takdirde yatırımların yine konut, 2. el otomotiv gibi alanlarda değerlendirilmesi olasılığını yüksek görüyorum.

Program’ın aynı zamanda kamu maliyesi ağırlıklı olması beklentilerimiz arasında. Ancak buradaki asıl önemli nokta bütünselliğin sağlanması, yani para politikası ve kamu maliyesinin eş güdümlü bir şekilde çalışması.

Kamu harcamalarında şeffaflığın yanı sıra, Orta Vadeli Program dönemi içerisinde geçtiğimiz birkaç yılda yaşadığımız gibi bütçede yıl içerisinde revizyona fazla gidilmeden istikrarın sağlanmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Devletin bütçesindeki revizyonlar, özel sektörün planlarını da etkiliyor.

Yatırımlar için yıl içinde sık sık değiştirmek zorunda kalmayacağımız planlara ihtiyacımız var. Bunun için Program’ın, reel sektöre ışık tutabilecek kadar sağlam olmalı.

Orta Vadeli Program’ın teşvik sisteminin geliştirilmesi, kredilerde seçici davranılması ve işgücü piyasasındaki genel kalifikasyon sisteminin güçlendirilmesi gibi yapısal reformlar ve verimlilik artışlarına da vurgu yapması gerektiği kanaatindeyiz.

Konuyla ilgili pek çok platformda vurguladığımız gibi dünyada verimlilik konusu yeşil-dijital dönüşüm ile paralel ilerliyor.

Orta Vadeli Program’ın hem ülkemiz ekonomisinin verimliliğine katkı yapacak, hem de dünyada yaşanan yeşil-dijital dönüşümün gerekliliklerini yerine getirecek şekilde yapılması konusundaki önceliklerimizi de vurgulamak isterim.

Bu önceliklerin gözetilmesinin, ülkemiz ekonomisinin rekabetçiliğini artırarak uluslararası pazardaki yerini de sağlamlaştıracağı kanısındayız.

Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılmasının yanı sıra yeni nesil enerji depolama gibi gelişmekte olan teknolojiler için mali teşvikler geliştirilmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Verimlilik artışı sağlamamız ve yüksek katma değerli üretim süreçlerine geçmek için aynı zamanda; yetişmiş insan kaynağı, teknolojiye dayalı büyüme gibi olguları kullanarak üretim sürecimizi şekillendirmemiz gerektiğini fikrindeyim.”

HABER/ Didar DEMİRCİ