Eğitim

Eğitimin Sınırlarına Girmek!

12 ve 13.yüzyılda Avrupa ve Amerikan halkını etkisi altında bulunduran kilise ve din adamları, toplumsal yapının patronu olmuşlardı. Başta eğitimin düşmanı olan yaklaşımları ile aile yapılarının geleneksel köhneliğine kadar müdahil olarak toplumda ayrımcılığa ve ırkçılığa neden olan bu anlayış Avrupa’nın en karanlık dönemini oluşturur. Okulların içindeki öğretmenlerin eğitim sistemlerindeki baskıcı tutumları o dönemin tüm sosyal yapısını etkileyecek kadar olumsuz etkiler yaratmıştır.

Kadınların tanrı tarafından erkeklerin işini kolaylaştırmak amacıyla yaratıldığını savunan kilise ve din adamları, toplum üzerindeki otoritelerini kaybetmemek adına baskıcı tutumlarını orta çağ boyunca sürdürdüler. Rönesans, reform hareketleri, Avrupa ve Amerikan toplumunun kurtuluşu için büyük bir toplumsal devinime neden olmuş, bu toplumlarda bir daha geriye dönüş yaşanmamıştır.

Avrupa’da kadınların ikinci sınıf gibi algılandıkları dönemde renk ırkçılığının en ağır yaşandığı karanlık çağ sona ermiş gelişim çağı başlamıştır. Eğitimde reform ile başlayan aydınlanma, toplumda her alana sıçramış ve modern ve çağdaş bir yapılanmanın başlangıcı olmuştur. Eğitimin modern toplumlardaki hikayesini merak ederiz ve zannederiz ki; bu toplumlar hiç karanlık çağ yaşamamışlar, ilk yerleşkelerinden günümüze kadar hep modern ve gelişmiş bir toplum olarak yaşamışlardır.

Asya ve Afrika ülkelerinde geleneksel toplum yapısı günümüzde etkilerini sürdürmekte olsa da Avrupa gibi gelişmiş kıtalara göre daha sancılı geçişler yaşamaya devam etmektedir. Yani bir yanda gelişmeye yönelik izlenimler, bir yanda geri kalmışlığın ve yoksulluğun tüm etkileri barış ve savaş ortamında yaşanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde toplumları, örgütler ve sosyal devletin sistemleri yönlendirirken, geri kalmış ya da ortada kalmış ülkelerde toplumları yönlendirenler, ekonomik ve siyasi otoriteler olmuş ve olmaya devam etmektedir.

Kıtaların ve bu kıtalardaki bağımsız ülkelerin gelişmişlik düzeylerini belirleyen eğitime yaptıkları yatırımlardır. Avrupa’da aydınlanma çağından önce yaklaşık yüz yıl (M.S 476-1453) cahiliye dönemi yaşanmış, Rönesans ve reform gibi toplumsal yenilik hareketleri ile bu dönem kapanmış ve bir daha açılmamıştır. Yani gelişmiş ülkelerin eğitim ve diğer alanlardaki yatırımları 500 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu gelişmelerin yanında Anadolu yarımadasının durumuna yani ülkemize baktığımızda, eğitim ile ilgili yatırımların 18.yüzyılın ikinci yarısında başladığını görüyoruz. Tanzimat dönemini takip eden süreçte yurt dışından eğitim uzmanlarının getirildiği, ülke genelinde zorunlu ilkokulların, askeri mühendishanelerin açıldığı dönemin ardından eğitim öğretimde başarılı bir değerlendirmeye rastlanmıyor. Çünkü Osmanlı devletinin gerileme döneminden yıkılış dönemine kadarki süreçte okuma yazma alanında sadece bir kesim dışında yaygın bir okullaşma sürecine geçilemediğini görüyoruz. Türkiye Cumhuriyet tarihi ile başlayan eğitim öğretimdeki gelişmelerin günümüze kadarki bölümünü yazmak ve konuyla ilgili ayrıntılılara girerek bu bilgileri siz değerli okurlara sunmak için uzun bir araştırma ve derleme dönemi yaşandığını sizlerle paylaşmak isterim. Konu ciddi ve detaylar oldukça fazla. Bu nedenle köşe yazısının üç bölümde yayınlanmasının okuyucular açısından daha faydalı olacağına kanaat getirdim. Paylaşılacak yazıda; ülkemizdeki eğitimin dünden bugüne gelişimi, dünyada eğitim sistemleri, eğitimde lider ülkelerin başarılı olmalarının formülleri, dünya ülkeleri arasında eğitimde ülkemizin artıları, eksileri…

BÖLÜM – 2 ile devam edecek…

Eğitimin Sınırlarına Girmek

EĞİTİMİN SINIRLARINA GİRMEK BÖLÜM-2 Günümüzde okullar öğretimin kalitesini artırmak için ciddi bir yarış ve çaba içinde bulunmaktadırlar. Bir ülkenin kalkınmasıyla… Devamını Oku »

Bir yanıt yazın