Büyük İzmir depreminin ardından DEÜ bilim insanlarından deprem raporu hazırlandı. İzmir’de 124 can kaybının yaşandığı ve yüzlerce binanın hasar gördüğü İzmir depreminden sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Deprembilimcileri hazırladıkları Samos Depremi Raporu’nu anlattı. DEÜ Rektörlüğü’nde gerçekleşen toplantıda konuşan Rektör Prof. Dr. Nükhet Hotar, “Bilim insanlarımız, kısa sürede ve yoğun mesai harcayarak bir rapor hazırladı. Üniversite olarak önümüzdeki dönemde, deprem gerçeğiyle yaşamak zorunda olan ülkemiz adına bilimsel çalışmalarımızı sürdürmeye; toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz” dedi. Prof. Dr. Hasan Sözbilir, fayları saniye saniye izleyip, tepkilerini ölçmeye yönelik çalışmalarını sürdürdüklerini ifade etti. Prof. Dr. Özgür Özçelik, depreme dayanıklı binalar yerine, can güvenliğini sağlayan binalar inşa edilmesi gerektiğini söyledi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörlüğü Senato Salonunda gerçekleştirilen toplantıda, Samos Deprem Ön Raporu bilim insanları tarafından değerlendirildi. İzmir’de yıkıcı etkiye neden olan deprem felaketi ile Türkiye’nin depremselliği ve alınması gereken önlemlerin paylaşıldığı toplantının açılışında konuşan DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, “İzmir’de can ve mal kaybına neden olan depremin ardından, üniversite olarak yaptığımız çalışmalar hakkında bilgi vermek amacıyla sizlerle bir araya geldik. Öncelikle bu afette hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet; yaralılarımıza acil şifa; aziz milletimize de bir kez daha geçmiş olsun dileğinde bulunuyoruz” dedi. Rektör Hotar, “Bilindiği üzere yaşanan afetin yaralarını sarmak için ülkemiz, tek yürek olarak; bütün kurum ve kuruluşlarımızın desteği ile birlikte olağanüstü gayret gösterdi. Bu durum yaşadığımız acı tablo karşısında kısmen de olsa teselli oldu” diye konuştu.
DAYANIŞMA VURGUSU
Yaşanan felaketten herkesin ders çıkartması gerektiğine işaret eden Hotar, “Üniversite olarak bizler, DAUM aracılığıyla bir çalışma başlattık. Buradaki amacımız, hem durum tespitinde bulunmaktı hem de bundan sonra neler yapılabileceğine ilişkin öngörülerimizi oluşturmaktı. Böylece DAUM Müdürümüz Prof. Dr. Hasan Sözbilir hocamızın koordinasyonunda bilim insanlarımız, kısa sürede ve yoğun mesai harcayarak bir rapor hazırladı. Burada, mevcut depremin teknik özellikleri ve sahadaki sonuçları değerlendirildi; bir takım öneri ve tavsiyelerde bulunuldu. Üniversite olarak önümüzdeki dönemde, deprem gerçeğiyle yaşamak zorunda olan ülkemiz adına bilimsel çalışmalarımızı sürdürmeye; toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz” dedi.
HASAR ESKİ BİNALARDA
Rapor hakkında sunum yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir ise Sisam Depreminde gelişen yapısal hasarların engellenebilir olduğunu ve felaketin yapısal kusurlardan kaynaklandığını belirtti. Depremin ardından 3 bini aşan artçı depremlerin meydana geldiğini vurgulayan Sözbilir, “Normal koşullarda Bayraklı İlçesinin etkilenme derecesinin bu şekilde olmaması gerekirdi. Ancak buradaki binalar eski yapılar. Hasarın da çoğunlukla 1999 öncesinde yapılan binalarda olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.
TSUNAMİ İÇİN FAY MODELLEMESİ
Fayları saniye saniye izleyip, tepkilerini ölçmek için çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini belirten Sözbilir, “ Gülbahçe ve Tuzla Fay hatlarında sıcak suların yüzeye çıkmasında artış var. Bu doğal bir durumdur, yeni bir deprem üreteceği anlamına gelmez. Deprem sonrasında oluşan tsunami 250 metre kadar Sığacık kıyılarından içeriye girdi. Deprem sonrasında oluşacak insan kayıplarına neden olmaması amacıyla ‘tsunami modelleme’ çalışması yapmak zorundayız. Deprem ile tsunami arasındaki oluşma süresi, bize önlem almak için zaman kazandıracaktır. Bu nedenle Türkiye Tsunami Projesi’ni çok önemsiyoruz” dedi.
DEPREM DANIŞMA KURULU
Türkiye ölçeğinde olası yıkıcı bir depremden en az hasarla çıkmak için bir an önce yapılması gereken çalışmaları anlatan Sözbilir, “Türkiye ana karasındaki diri fayların yanı sıra; deniz altındaki diri fayların da haritalanması ve ‘Türkiye Diri Fay Haritasına’ işlenmesi gerekmektedir. Yakın gelecekte yıkıcı deprem üretme potansiyeli olan ve yerleşim yerlerinden geçen diri fayların 1/1000 ölçeğindeki imar haritalarına işlenmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın yapılabilmesi için uluslararası ölçekte hazırlanacak bir ‘Fay Yasası’na acil gereksinim duyulmaktadır. Türkiye’deki güncel kabuk deformasyonlarının diri fay ölçeğinde sürekli izlenebilmesi için jeodezi çalışmalarına dayalı GPS istasyonlarının sayısı arttırılmalıdır. Yenilenen Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine göre, zeminlerin iyileştirilmesi ve buna uygun bina inşasının yapılmalıdır. Türkiye ölçeğinde tanımlanmış olan diri fayların gelecekteki deprem üretme potansiyellerini ortaya koyabilmek için, bu fayların paleosismoloji çalışmalarıyla geçmişi araştırılmalıdır. Türkiye ölçeğinde içinden diri fay geçen tüm ilçelerde yapılması gerekli master planlarının uygulanabilmesi için Büyükşehir Belediyelerinde ‘Jeoloji Dairesi Başkanlığı’nın kurulması önerilmektedir. Türkiye ölçeğinde deprem ile ilgili çalışmalar yapan çatı kurum olarak ‘Türkiye Jeolojik Araştırmalar Kurumu (TÜRKJAK)’ kurulmalıdır” ifadesinde bulundu.
EĞİTİME DİKKAT ÇEKTİ
Resmi kurum ve kuruluşların doğru bilinçlendirilmesinin önemine vurgu yapan Sözbilir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin deprem araştırma politikasının belirlenmesi için bir ‘Deprem Bilim Kurulu’ kurulmalıdır. Türkiye’nin 81 ilinde öncelik sırasına göre, deprem senaryolarına dayalı İl Afet Risk Azaltma Planlarının yanı sıra, doğrudan uygulamaya yönelik Deprem Master Planları yapılması ve uygulamaya konulmalıdır.”
DEPREM YÖNETMELİĞİ VURGUSU
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdür Vekili Prof. Dr. Özgür Özçelik, depremde can kayıplarının nedeninin binaların çökmesi olduğunu hatırlatarak, “Yapıların deprem etkileri altındaki güvenlik düzeyleri deprem yönetmeliğine göre değişiyor. Binaların malzeme kalitesi, taşıyıcı sistemin yerleşimi, projeye uygun yapılıp yapılmadığının kontrolü, bölgenin deprem tehlikesi ve zemin özellikleri çok önemli” dedi.
BİLİNDİK YAPISAL HATALAR
Bayraklı İlçesinde yaptıkları incelemeleri aktaran Özçelik, “Binaların depreme dayanıklı olmasında malzeme kalitesi, taşıyıcı sistemi, projeye uygun yapılıp yapılmaması, deprem bölgesinde yer alması ve zemin özellikleri çok önemlidir. Bina hasarının yoğunlaştığı Bayraklı’da yapı stoğu çok çeşitlidir. Yıkılan binaları incelediğimizde perde sistemleri yeterince yok. Kolonları yetersiz. Zayıf malzeme, betonun kalitesizliği, donatıların doğru yerleştirilmemesi, yapısal düzensizlikler nedeniyle ağır hasarlar ve yıkılmalar meydana geldi. Özellikle yapım aşamasında kolonların kısaltıldığı görülüyor. Bu da binalarda ani göçmelere neden oluyor. Bilinçsiz tadilat nedeniyle bölme duvarlarının zemin kattan kaldırılması da yıkımların nedenlerinden birini oluşturuyor” ifadesini kullandı.
DEPREME DİRENÇLİ KENTLER
Türkiye’nin daha zorlu bir performans hedefi belirlemesi gerektiğini söyleyen Özçelik, “Artık dünyadaki trend depreme dayanıklı binalar yerine, can güvenliğini sağlayan binalardır. Depreme dayanıklı bina yapımının maliyeti çok yüksek olduğu için, kontrollü hasarın gerçekleşeceği binalar yapmak zorundayız. Depreme dirençli kentler oluşturmanın dört unsuru vardır. Bunlar sırasıyla, yapılı çevrenin dayanıklılığı, afet sonrası oluşacak kaosun sınırlı kaynaklarla doğru ve efektif kullanımı, itfaiye ve hastane gibi yapıların fazlalığı, afete hızlı tepki vermek. Bu konuda İzmir, çok iyi bir ders verdi” dedi.
RAPORA KATKI KOYAN BİLİM İNSANLARI
DEÜ-Jeoloji Müh. Bölümü Öğretim Elemanları; Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Araş. Gör. Dr. Mustafa Softa, Öğr. Gör. Semih Eski, Araş. Gör. Çiğdem Tepe, DEÜ-Jeofizik Müh. Bölümü Öğretim Elemanları; Prof. Dr. Mustafa Akgün, Prof. Dr. Oya Ankaya Pamukçu, Doç. Dr. Ayça Çırmık, Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Utku, Öğr. Gör. Özkan Cevdet Özdağ, DEÜ-İnşaat Müh. Bölümü Öğretim Elemanları; Prof. Dr. Gürkan Özden, Prof. Dr. Özgür Özçelik, yüksek lisans öğrencisi Doğa Altun Evlek, Olympia, W.A. USA Dr. Recep Çakır, İYTE-Uluslararası Su Kaynakları Müh. Bölümü Prof. Dr. Alper Baba, Öğr. Gör. Dr. Taygun Uzelli, SCÜ-Jeoloji Müh. Bölümü Öğretim Elemanı Prof. Dr. Orhan Tatar.