CHP İzmir Milletvekili Bedri Serter’den acı anlar yaşatan son İzmir depremi ve İzmir Ankra Hızlı tren hattı ile ilgili mecliste ödemli açıklamalarda bulundu. BEDRİ SERTER Sizlere, Ankara – İzmir hızlı tren hattının ne sadece geçenlerde açıklamıştım jeolojik yapısıyla ne de rakamsal olarak asla doğru giden bir proje olmadığını söyleyerek söze başlamak istiyorum. Bugün sizlerle, Türkiye’nin incisi olan İzmir’imin Hükûmet tarafından görülmek istenmeyen yüzünü paylaşacağım.
KİMSEYİ AYIRT ETMEDEN KUCAKLAYAN İZMİR
İzmir, Türkiye’nin Batı’ya açılan özgürlükler kenti İzmir. İçinde her inançtan, her kültürden insanların kardeşçe, dostça komşuluk yaptığı, demokrasinin kalesi İzmir. Ülkemin gezdiğim her karış toprağında İzmir milletvekiliyim dediğimde, içinde İzmir geçtiği için insanların yüzüne başka bir mutlulukla güldüğü İzmir. İnsanı insan bilerek, hiçbir fark gözetmeden, halkıyla, yerel yönetimleriyle, sivil toplum örgütleriyle, kadınıyla, erkeğiyle eşit kucaklayan İzmir. Kim, hangi maksatla, nereden gelirse gelsin bürokraside tayini yapılan bürokratlar dâhil üç yüz altmış beş gün sonra her birine “Ben İzmirli oldum.” dedirten İzmir. Cenevizlilerden beri Ege’nin tek ticaret limanı olan İzmir. Her türlü zorluğa rağmen, kendine güvenen iş insanlarının ülkenin sanayisine, ticaretine turizmine katkı sağlamak için canla başla çalıştıkları İzmir.
İZMİR HALEN ÜVEY EVLAT MUAMELESİ GÖRÜYOR
2020’nin 31 Ekim’inde yaşanan Samos depreminde 116 canını, yüzlerce apartmanını, yaşam alanlarını kaybeden ama tüm Türkiye’nin tek yürek olarak toplandığı kale İzmir. Son süreçte, yaşanan tsunami, sel, fırtına, orman yangınlarına rağmen, yerel yönetimleriyle, sivil toplum örgütleriyle, siyasileriyle, en önemlisi 4,5 milyon İzmir halkıyla tek başına ayakta duran İzmir. Ticaretiyle, sanayisiyle, turizmiyle kazandığı helal paranın vergisini tam ödeyen, merkezî Ankara Hükûmetine 100 birim vergi gönderip karşılığında “Sen bizden değilsin, sana 10 yeter.” denilen İzmir, hâlâ üvey evlat muamelesi görmekte.
Beydağ’da kestanesi, Kiraz’da hayvancılığı, Ödemiş’te patatesi, Tire’de zeytinyağı, Selçuk’ta tarihi, Bayındır’da çiçekçiliği, Kemalpaşa’da kirazın kralı, Bergama’da fıstık çamı, zeytinyağı, Menemen’de ve Kınık’ta pamuğu, tütünü, Torbalı’da tarım sanayisi, Menderes’te seracılığı, Aliağa’da sanayinin can damarları, Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Çeşme, Karaburun, Foça ve Dikili ilçelerinde eşi benzeri görülmemiş turistik bölgeleri, Balçova, Bayraklı, Konak, Karabağlar, Buca, Gaziemir, Bornova, Karşıyaka, Çiğli ve Narlıdere ilçeleriyle Türkiye coğrafyasında tüm insanları kalbine alan ticaretin başkenti, Ege’nin göz bebeği olan İzmir.
Buraya kadar anlattığım İzmir’in güzel yüzüydü. Kentim İzmir’le ilgili, Hükûmete şikâyetlerim, kabul edemediklerim var; şimdi onları dile getireceğim size.
İZMİR DEPREMİ
Depremden sonra yıkıma uğrayan ve yeni rezerv alanlarında yapılması gereken konutların yapımının hiç kimseye danışılmadan ve hiçbir ihale şartına bağlı kalmadan tek kalemde bir firmaya verilmesini doğru bulmuyorum. İzmir ruhunu yaşayan insanlar bunu kabul etmiyorlar, kabul etmiyoruz.
Bergama’da AKP belediyesinin oy çokluğuyla aldığı bir kararla, Bergamalıların atasından, dedesinden yüzlerce yıldır bugüne kadar işlediği tarlaları -832 bin metrekare tarım arazisini- tek bir kalemde satmayı kabul etmiyorum, kabul etmiyoruz.
Tire’nin Akyurt’unda, Halkapınar’ında, Mehmetler’inde, Üzümler’inde, Küçükkale’sinde, Alaylı’sında bulunan o güzelim zeytinlerin, sarıçamların güzelleştirdiği arazilerin katledilip iki parça taş için vahşi madenciliğe teslim edilmesini kabul etmiyorum, kabul etmiyoruz.
Cenevizlilerden beri liman kenti olduğundan söz ettiğim İzmir’imde Hükûmetin temelini atıp da bitirmeyi unuttuğu Çandarlı Limanı’nı hatırlatmayı da borç biliyorum. Ulaşımı dillerden düşürmeyenlerin İzmir’in deniz kapılarını açmamalarını kabul etmiyorum, etmiyoruz.
İki yıl önce Menderes’te yanan ormanlarımızın hâlen eski hâline getirilmeyip yeşil yüzünün ortaya çıkarılmamasını kabul etmiyorum, kabul etmiyoruz.
On sekiz yıllık iktidarın sonunda, elde bulunan 96 kilometrelik Menemen – Aliağa – Çandarlı hattının -sadece bu kadar- 26 kilometrelik giden kısmında kamyoncularımızdan ve tırcılarımızdan alınan ücretlerin çok yüksek olduğunu dile getiriyorum.
Tırcılardan alınan ücretlerin çok yüksek olduğunu dile getirerek bunun bir an evvel düşürülmesini talep ediyorum, kabul etmiyorum.
Uzun zamandır konuşulan ama hiçbirinin bilmediği gibi dün bir basın kanalından öğrenmiş olduğum 2’nci Çevre Yolu’nun ne maliyette çıkacağını, kime tevdi edildiğini bilmiyoruz. Ulaştırma Bakanlığından ve Ulaştırma Bölge Müdürlüğünden sorumlu bir İzmir Milletvekili olarak bunun açıklanmasını istiyorum.
Tüm kabul etmediklerimizle, Merkezî Hükûmetin bütün engellemeleriyle, üstü kapalı, halktan habersiz yapılan ihalelerle karşı karşıya kalan İzmir kentin tüm dinamikleriyle ve 4,5 milyon aydın insanıyla her şeye rağmen ayakta dimdik durmaktadır. Cumhuriyetin kalesi olmayı her daim sürdürmüştür, bundan sonra da sürdürecektir.