Bir toplumu oluşturan önemli unsurlardan biri de yemek kültürü. Peki bireysel açıdan bakınca yemeyi tercih ettiğimiz şeyler bizi belli bir gruba ait ya da statü sahibi mi yapıyor?
İlk olarak dans, yemek ve müzik gibi kavramların bir toplumu oluşturan ve yansıtan değerler arasında önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Bir soruya cevap aramakla başlamak istiyorum. Yemeyi tercih ettiğimiz şeyler bizi belli bir gruba ait mi ya da statü sahibi mi yapıyor? Buna bir ölçüde katılıyorum diyebilirim. Yemeyi tercih ettiğimiz şeyler bizi statü sahibi yapmıyor bana kalırsa. Ancak belirli statüye sahip insanların hem yaşayış şekli hem de yeme tercihleri buna bağlı olarak değişkenlik gösteriyor diyebilirim. Kültürü yansıttığı konusunda ise hemfikirim.
Artık gıda da küreselleşme olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin noodle aslında Uzak Doğu yemeğidir ancak ülkemizde de çokça tüketilmektedir. Bu küreselleşmeye bir örnek olarak verilebilir. Burada “McDonaldization” kavramından bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. Konsept 80’lerden sonra hızlandı. Artık dünyanın her yerinde aynı hamburgeri yiyebiliyoruz. Yeme alışkanlıklarının bir nevi standardizasyonu diyebiliriz ama bir noktada kültürler kendilerini korumaya çalışıyorlar. Örneğin, McDonalds veya Burger King Türkiye için Ramazan menüleri üretirken, bazı menüler sadece yurt dışı içindir. Bu kültüre karşı da bir hareket var ve buna da “slow food” diyebiliriz.
Eski zamanlara göre yemeğe verilen önem artmıştır. Artık şeflere daha çok saygı duyuluyor ve bu mesleğin bir prestiji var. Ancak erkekler yapınca sanata dönüştüğü yönünde eleştiriler de var. Diğer bir konu ise yemek kültürünün fiziksel motivasyon sağlaması ve turizmin bir parçası olmasıdır. Sadece yurt dışı değil, yurt içinde de Bursa’ya İskender yemek için, Urfa’ya etli yemekler için gitmek gibi örnekler var. Bu açıdan bakıldığında aynı zamanda önemli bir gelir kaynağı.
EGE HABER/ CEYLİN ÇAĞATAY